Google
 

Freitag, Mai 26, 2006

Gürcü yemeklerini taniyalim, tanitalim...


Yukarida fotografini gördügünüz yakin arkadasim.Hayriye Köyünden. Burada Almanyada yasiyor.
Gürcü yemeklerini harika yapar. Kendisinden cok sey ögrendim. Buradaki gürcü yemek tarifleri hakkinda cok yardim aldim.
Tesekkürler arkadasim.

Dienstag, März 28, 2006

Shavi Lobyo



Malzemeler:
1 su bardagi ceviz
4 dis sarmisak
1 yemek kasigi kindzi(kisnis)
1 yemek kasigi saspirami(feslegen)
1 demet maydanoz
1 aci sivri biber
1 cay kasigi nane
3-4 yaprak pirasa
1 cay kasigi kondari(kekik)
Yeterli miktarda tuz
500gr barbunya fasulye

Yapilisi:
Fasulye islatmadan haslanip suyu dökülür.
Daha sonra yukaridaki malzemeler blendirda cekilerek fasulyeye ilave edilir. Biraz tuz,su eklenip bir tasim daha kaynatilir.

Sicak veya soguk olarak servis yapilir.

Afiyet olsun...

Donnerstag, März 16, 2006

MALAHTO

MALZEMELER:
1 veya 1.5 kg boncuk fasulye
1 su bardagi ceviz ici
Yarim demet kindzi (taze kisnis otu)
Yarim demet sasprami (taze yada kuru feslegen)
2-3 dal pirasa yapragi
2-3 dal maydanoz
2-3 adet sivri biber
Yarim bardak süt ve varsa 2 corba kasigi süt kremasi


YAPILISI:
Ayiklanan boncuk fasulyeler tencereye koyulur.Tencereye fasulyeleri asmiyacak sekilde su eklenir ve fasulyeler haslanir.
Fasulyelerin pismesine yakin tencereye yarim bardak süt eklenir. Fasulyeler piserken, tahta genis bir havana koyulan ceviz,kisnis,feslegen,pirasa,maydanoz ve sivri biberler hep birlikte
iyice dövülür.Bu malzeme harci ne kadar iyi dövülür ve ince olursa,
Malahto o kadar lezzetli olacaktir.Ocaktan alinmaya yakin pisen fasulyeye bu malzeme harci eklenir ve bir tasim kaynatildiktan sonra ocaktan alinir. Servise hazir olan Malahto nun Cadi yani misir ekmegi ile yenmesi tavsiye edilir.
Bu yemegin özelligi hem sicak hem de soguk olarak yenilebilmesidir.

Afiyet olsun...

Mittwoch, März 15, 2006

Hacapuri

MALZEMELER:
1kg un
1 kücük paket yas maya
yarim tatli kasigi karbonat
2 yumurta
1/4 paket tereyag
su

Ic malzemesi icin:
Az tuzlu erimeyen köy peyniri
dis kismina sürmek icin tereyag

YAPILISI:
Havuz seklinde acilan unun ortasina maya, yumurta,
karbonat tereyagi ve su koyup kulak memesi yumusakligindan daha yumusak bir hamur elde edilir.
Yarim saat dinlendirilerek hamurun mayalanmasi saglanir.

Kabaran hamurdan bolca unlanmis bir zemine yumruk büyüklügünde alinan parcalar kalinca acilir ve ortasina, catalla ezip elimizle yogurdugumuz peynir koyulur. Sonra hamur elimizle inceltilir. Peynirin hamurun her tarafina yayilmasina dikkat edilir.

Artik hazir olan hamurumuz önceden isitilmis sivi yagli tavamizda
(veya varsa demir sacta) altli üstlü pisirilir. Pisirilen Hacapurilerin üzerindeki unlar fircayla temizlendikten sonra, her iki tarafina bolca tereyagi sürülür ve servis yapilir. Tereyagi hem daha lezzetli, hemde daha yumusak olmasini saglar.

Afiyet olsun...

Dienstag, März 14, 2006

GÜRCÜ SARMASI

MALZEMELER:
1-2 demet kara lahana
1-2 kg haslanmis patates
1 demet maydanoz
3-4 adet taze sogan
2 adet sivri biber
yarim su bardagi ceviz ici
1 su bardagi bulgur
kizmizi pul biber
karabiber
2 corba kasigi domates salcasi
tereyagi ve tuz

YAPILISI:
Kaynar suya atilan kara lahanalar az haslanir.Patateslerde haslanip kabuklari soyularak püre haline getirilir.
Tereyagi veya arzuya göre zeytinyagina ince dogradiginiz maydanoz taze sogan ve bulgur az kavrulup atesten alinir.
Pisirdigimiz bu harc püreye eklenerek iyice yogrulur.Bu harca kirmizi pul biber, karabiber ve tuz da eklenir.Ayrica ceviz ici sivribiber ve sarmisak havanda iyice dövülür.Bu harc da püreye eklenir tekrar yogrulur.
Püre tamamlandiktan sonra lahanalar sarma seklinde tek tek sarilir.Sarmalar öncelikle saplari dine olmak üzere tencereye üstüste dizilir.Tencerenin üzerine dökmek üzere ayri bir tavada tereyagi ve salca kavrulur sonra 1-2 bardak su ilave edilerek kaynatilir.Üzerine son olarak bu karisim dökülen sarmalar kisik ateste pisene kadar haslanir.
Arzuya göre sade yada yaninda yogurtla servis yapilir.

Afiyet olsun...

Dienstag, Februar 28, 2006

Karisik Tursu.


Böyle karisik tursuya kim hayir diyebilir ki? Tadi kokusu enfes. Bahceden taze sebzelerle yapmistim. Gürcü yemeklerinin yanina da cok yakisti. Artik ilkbahar geliyor. Sebze fidelerimiz de büyümekte. Tursunun tarifini artik yeniden yapacagim zaman vereyim. Bari sezona denk gelsin. Sebzelerin bol oldugu zamana...

Montag, Februar 27, 2006

Misir ekmegi




CADI (mısır ekmeği)
MALZEMELER:
4 su bardagi misir unu
1 corba kasigi tuz
4.5 su bardagi kaynar su

YAPILISI:
Tuz ve orta kararda kaynar su eklenen misir unu, kasikla iyice iyice yogrulur.Kaynar su cadiye hem lezzet hem kivam verir.
Yogrulan hamur az miktarda yagli tavaya düzgün bir sekilde yerlestirilir ve altli üstlü olarak pisirilir.
Cadinin firinda pisirilmesi durumunda sicaklik 200 dereceye ayarlanir.Yüksek sicaklikta pisirilen cadi daha lezzetli olur.

Özellikle:yogurt, lobyo Phala, Malahto, süt ve tereyagli yumurtayla yenmesi halinde tadina doyum olmaz.

Afiyet olsun...

Sonntag, Februar 26, 2006

Gürcü Yahnisi


GÜRCÜ YAHNISI

MALZEMELER:
1 bütün tavuk
8 su bardagi su, yeterince tuz
1 su bardagi ceviz ici
1 tatli kasigi cörek otu
1 tatli kasigi kisnis
3-4 dis sarmisak
2 aci yesil biber
2 yemek kasigi pirinc
4 yemek kasigi misir unu
3 yemek kasigi nar eksisi

YAPILISI:
8 bardak tuzlu suyun icinde tavugu pisinceye kadar hasliyoruz ve haslanmis tavugu ayri bir kaba sogumasi icin aliyoruz.
Tencerede kalan tavuk suyuna 2 yemek kasigi pirinci, blendirda cektigimiz cevizi, cörek otunu, kisnisi, sarmisak ve aci yesil biberi ekliyoruz ve pirincler pisene kadar kaynatiyoruz.
Bu islemler bittikten sonra 4 yemek kasigi misir ununu biraz soguk su ve bir kepce tencereden aldigimiz yemegin suyunu kasik yardimi ile karistirarak daha sonra tencereye ilave ediyoruz. Dibine tutmamasi icin karistirarak bir tasim daha kaynatiyoruz.
En son nar eksisi ilave ediyoruz, Eger nar eksisi yoksa limon da kullanilabilir.(Eskiden erikten yapilan nardenk kullanilirdi)
Pisirdigimiz tavugu deri ve kemiklerini ayirarak, sadece etini en son tencereyi ocaktan alirken ilave ediyoruz.
Bu yemegi misir ekmegi ile yemenizi tavsiye ederim.

Afiyet olsun...

Samstag, Februar 25, 2006

Homi Lobyo (Gürcü Pastasi)


Malzemeler:
2 su bardagi barbunya
1 su bardagi iri barbunya (ayri ayri haslaniyor)
1 su bardagi ceviz
1 yemek kasigi kekik
2 yemek kasigi saspirami(feslegen)
1 yemek kasigi kisnis
4 dis sarmisak
1 cay kasigi nane
3-4 sap pirasa yapragi
2 aci biber
alabildigi kadar misir unu

Yapilisi:
Fasulyeleri ayri ayri hasliyoruz.
Geriye kalan malzemeyi ilave ederek onbes dakika daha kaynatiyoruz.
Atesten aldiktan sonra genis bir kaba bosaltip soguduktan sonra servis yapiyoruz.
Ayni kek gibi. (Gürcü Pastasi)

Afiyet olsun...

Donnerstag, Februar 23, 2006

MUHACİR GÜRCÜLER (ÇVENEBUREBİ-KARTVELEBİ)*

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na hep, yenilen ve yenen gözüyle bakılmış, kimse orada ezilen insanların o dönemdeki durumlarını dikkate almamıştır. Bu açıdan Prof. Dr. Şuşana Putkaradze’nin “Çveneburebis Kartuli” (Bizimkilerin Gürcücesi) adlı 726 sayfalık, Türkiye Gürcülerinin dili üzerinde araştırmalarını verdiği birinci kitabın, “Muhacire Kartvelebi (Muhacir Gürcüler) bölümünün göç dönemiyle ilgili kısımları ilgi çekicidir.


Muhacir Gürcüler tamlaması, Gürcüce de 19 ncu yüzyılın son çeyreğinde Gürcüstan’dan Türkiye’ye göçen Gürcüleri ifade etmek amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Muhacir Gürcüler ise kendilerine ‘Çveneburi’ derler. Göçün oldukça karışık bir tarihi vardır. İlk olarak 1828-1829 yıllarındaki Osmanlı-Rus Savaşı’nın bitiminde Mesheti’den başlamıştır.


1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşını izleyen yılarda ise daha geniş bir alana yayılmıştır. Bilindiği üzere Berlin Kongresinin sonucunda eskiden Osmanlı egemenliğinde yaşayan İslamlaşmış halka seçme hakkı verilmiştir. Ya Rusya topraklarında yaşayacak, yada Osmanlı topraklarına göçeceklerdi. Rusya ve Osmanlı arasında 27 Ocak 1879 tarihinde İstanbul’da yapılan antlaşma ile muhacirliğin resmi süresi yasallaşmış oldu. Antlaşmaya göre 3 Şubat 1879 tarihinden 3 Şubat 1882 tarihine kadar olan göç süresi daha sonra 1884 yılına kadar uzatılmıştır. Bu süreç izleyen yıllarda son bulmamış, hemen hemen 1921 yılına dek sürmüştür.


Muhacirlik Gürcü halkının tarihindeki en ağır trajedisidir. Göçün tarihsel yukarı Kartli dolaylarında yol açtığı zararı ne bir istila, ne de bir barbarlık yıkımı gerçekleştirmemiştir. En eski Gürcü toprağı boşalmıştır. Bu topraklar arasında Kola-Artaani-Şavşeti-Kalarceti-Livana-Murğuli-Maçahel-Tao-Acara-Kobuleti sayılabilir. Arşivlerden edinilen bilgilere göre Kobuleti’den 1879 yılı göçünden sonra 2000 kadar nüfustan 500’ü kalmış. Hulo yakınındaki köyler tamamen viran olmuş ve terk edilmiştir. Hiçbir yerinde tek bir canın bile kalmadığı köyler vardır. Örneğin; Kvirike köyü – Kobuleti’de, Arsenauli – Keda’da, Ereguna köyü – Murğuli’de.


Göç yüzünden vatanını terk edenlerin sayıları hakkında kesin bilgiler korunmamıştır. 1891-1893 yıllarında ünlü halk adamı Z.Çiçinadze bu göç sırasında göçenlerin sayısı ile ilgili bilgi topluyordu. Bu bilgiler ışığında içerisinde en azından 5-10 hane gitmeyen köyün olmadığını , büyükçe köylerden ise 40-50-100 hanenin göçtüğünü söyleyebiliriz. Örneğin “Alanbri’den 100 hane, Hutsubni’den ve Tsakauraki’den 50 şer hane Çakvi kasabasından 40 hane, bütün Kobuleti’den 7000 haneden fazla göç olmuştur.


MERİSİ topluluğundan 600 hane göçmüş, 100 hane kalmıştır. Yukarı ve Aşağı Acara’da bu yıllarda 4000 haneden fazla göç vermiştir. Üstelik Z. Çiçinadze bu bilgileri Batum Müftüsü Hasan Gverdadze Efendi’den almıştır. Bu bilgiler ışığında Z.Çiçinadze Osmanlı’ya göçenlerin sayısının milyona ulaştığını saptamaktadır.

İtalyan Evgeni Dalecio Gürcüstan’dan Osmanlı’ya göçen Gürcüler hakkındaki 1920 yılı araştırma bilgilerini bizlere ulaştırmaktadır. Dalecio, “Gürcüler İstanbul’da” adlı kitabında “Büyük Güç, (dergide baskı hatası olduğunu zannediyorum, doğrusu Büyük Göç olmalı!) Gürcü Müslümanlar İstanbul’da yaşıyorlar. Osmanlı’daki Gürcü Müslümanların artışı 1877-1878 savaşı zamanında Batum ve Batum’un sınır vilayetlerinde yapılan göçe dayanır. Bunlara şimdiki savaşın mültecileri de eklenmiştir.” diyor.


Trabzon-Rum komitesinin tanımıyla, Pontus içerisinde kesinlikle 53.380 Gürcü vardı. Başka bir tanımlamada da Samsun ve Tokat yörelerinde Gürcülerin imar ettiği 64 kent veya köy mevcuttu. Tahmini nüfusları da 140 000 civarındaydı. Burada Lazların Gürcülerden ayrı tutulmaması ilginçtir. Bunların dışında kalan Müslümanların bir kısmı İstanbul’da ve yakın kuzeydoğusunda, Marmara denizi civarında, İzmit ve Adapazarı illerinde ve güneyde Bursa’da yaşamaktaydı. Gürcü köyleri ile Klikya’da Halep yolu üzerinde de karşılaşılır.


Karadeniz kıyı bölgelerinde yaşayan Gürcü Müslümanların sayısını bunların sayısına eklersek bu rakam 300-400 bine çıkar. Türk Kurtuluş Savaşında İzmit ve Adapazarı illerinden seferberliğe çağrılanların dışında, 7000 Gürcü gönüllü savaşa katılmıştır.


Yurttan göçenlerin sayısı daha fazla olabilirdi. Fakat yolculuğa hazırlanan insanları olumlu etkileyen yerel ileri gelenler, düşünürler, din adamları ve bazı beyler mevcuttu. Bunların arasında ;

DEVAMI AŞAĞIDA....

Keda Müftüsü Ahmet HALİPAŞVİLİ

Hulo kasabası kadısı Nuri BERİDZE

Müftü Loman KATSİVADZE (Enderun Alimi)

Hüseyin ABAŞİDZE

Nuru HİMŞİYAŞİVİLİ

Şerip HİMŞİYAŞİVİLİ

Tevpik ATABEGİ

Dursun TAVDGİRİDZE

Tupan ŞARVAZİDZE

Ahmet HALVAŞI sayılabilir.


20 nci yüzyılın ilk çeyreğinde Acara sakinlerinin hakiki reh9beri ve güvenilir hamisi olarak Mehmed Abaşidze Bey’i görüyoruz. O, vatani görevini yorulmaz kalemiyle gerçekleştirdi. Politik ve ekonomik imkansızlıklarla esaret içindeki kardeşlerini istikbalini düzeltmeye, onlarda milli bilinci uyundurmaya çalıştı. Mehmed Abaşidze Beyin’in rolü , ilk emperyalist savaş döneminde Acara’dan Türkiye’nin iç bölgelerine yerleşmek için sıralanmış ahalinin çaresizliğinin , her zaman vatan toprağında birleşmede çözüleceği fikrini dile getirmesi çerçevesinde değerlendirilmelidir. O büyüklüğü ve kariyeri başka bir soyadının büyüklüğü için yabancı topraklarda aramıyor, halkı için çırpınıyor ve gerçek mutluluğu vatan toprağının sevgisinde görüyordu.


O dönemdeki yaşamın ağır şartlarıyla ümitsizliğe düşen Acara ahalisi çaresizlik içinde önderinin peşinden gidiyordu. Yaşam ve köklenme ancak Gürcüstan Ana’nın bağrına sımsıkı sarılmak olabilirdi.


Mehmet Abaşidze özellikle “Oracba” gazetesinde 2 Ekim 1879’da yayımlanan “Acara’dan Mektup” adlı yazısında Loman Kartsivadze Efendi’nin yurt sever tutumları üzerinde bilgiler vermiştir. “Zeki, bilgili ve halk içinde büyük bir nüfuza sahip olan Loman Efendi yukarı Acara ahalisindendir. Acaralılar yerleşebilecekleri alanları saptamak için Osmanlıya seçilmiş kişiler göndermişlerdir. Loman Efendi de bu seçilmiş kişiler arasında yer almıştır. Yolculuktan döndüğünde, edindiği bilgileri de topluluğa (Keda’da toplantı yapılmıştır. Bütün Acara temsilcileri de bu toplantıda hazır bulunmuştur.) hitaben “ Bir çok yer gezdim fakat bizim vatanımız gibi bezeli ve yaradılışımıza uygun hiçbir yerle karşılaşmadım. Ayrıca İslam inancı yalnız bizde kalmış. Hiçbir yerde dini bizim kadar temiz ve azizce kimse uygulamıyor. Bu yönden size göçmenizi önermiyorum.” demiştir. Loman Efendi’nin bu sözlerini tartışan, yolculuk taraftarı bir çok insan evinden barkından uzaklaşmaktan vazgeçmiştir. İ. Çavçavadze, G. Orbeliani, G. Gurieli, S. Meshi, N. Nikoladze, G. Tzereteli, T. Sohokia, N. Mepişaşvili, (Yukarı Acara Yöneticisi) ve adını sayamayacağımız bir çoğu Gürcü halkının önderi olan nice değerli kişi, kalbi kırık insanları umutlandırıyor, koruyor ve yardımcı oluyorlardı.


Ulusal literatürde muhacirlik tarihinin önemli bir yeri vardır. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşının sonrasında bölge nüfusunun düştüğü ağır ekonomik ve sosyal şartlar, Gürcüstan’a iade olunan yörelerde Rus idarecilerin barbarca tutumları ve Müslüman Gürcülerin dini fanatizmi göçün asıl kışkırtıcı sebepleri arasında kabul edilmiştir.


İncelemecilerin bir bölümü muhacirliğin başlamasına asıl olarak, dini fanatizmin rolünü yüklüyor. Fakat İ. Çavçavadze, G. Orbeliani, S. Meshi, N. Nikoladze ve G. Tzereteli göçün temel sebebi olarak yönetici çemberinin yerel nüfusa yönelik barbarca tutumlarını göstermektedirler. Onlara göre yalnızca dini fanatizm eksik rol oynuyordu. Kafkas ordusu baş komutanlığı vekili G.Orbeliani’nin “Sivas Topol Minski” adlı eserinde yazdıkları bu açıdan ilgi çekicidir.


“Göç Osmanlı’ya Acara ve Kars’tan uzuyor, farklı inanca sahip insanların Rus egemenliğinden kaçışı hakkında ne söylenebilir? Kırım boşaldı Çerkezler Kuba’dan 200.000’den (iki yüz bin) fazla göç verdiler. Şimdi Kars ve Acara insanları kaçıyor. Herkes bu fanatizmle hareket ederse çözüme nasıl ulaşılabilir. Göç dine sahip çıkmaktan kaynaklanmamalı. İnsanlar mutlaka öncelikle barış içinde rahat bir yaşayış arıyor olmalı ve doğru kanunları seçmeliler. Hangi dilde yazılmış olursa olsun.”


Gerçekten Rus yöneticilerin idareyi ele alışlarının ilk günlerinde ahalinin sıkıntıda olmadığı zamanlarda vardı. Kimse bu dönemde Osmanlıya göçü olası görmüyordu. Ancak üzücüdür ki yönetici çemberi göç için gerekli ortamı hazırlıyordu. Sivas Topol Minsk Nutkundan; “Batum vilayetinin alınmasıyla Rusya, Kafkasya sınırlarının en önemli ve tehlikeli bölgesinde doğal gücünü kazandı. Orada savaşçılar vardı ve kısmen boyun eğmiş ahaliden Türkiye ile dinle bağlantılı olanlar bu sebeple kale içinde ki tehlikeli unsur olarak kabul edilirler, orada bulunmamalıdırlar. Yerel ahali boşaltılmalıdır.” İfadesinden halkın ya asimile edilmesini yada göçmesini açıkça istediklerini görüyoruz.
DEVAMI AŞAĞIDA...

Fakat bu durum ileride Rusya’nın işçi sıkıntısı çekmesine davetiye çıkarabilirdi. Nitekim bu göç isteğiyle “Rusya 20-30 bin insanı kaybederdi ama savaşlarda tecrübe kazanmış halk yerinde kalırsa bir ümitle Rusya’ya destek olur ve Rus sınırını kendi vatan toprağıymış gibi koruyabilirdi.” Bunun dışında Batum Askeri Üssü General’i Kamarov, Steponov gibi bir çok kişi göçü destekliyor, ahaliyi yıldırıyorlardı.


Rus krallığı yeni borçlarının karşılığını yönetimi altına aldığı bölge halkından toplamaya başladı. N. Gikoladze; “Halktan daha savaş yaralarını sarıp ayağa kalkmadan altından on manete kadar vergi vermeleri istendi. Bu vergiyi toplamak içinse herkese kaba metotlar uygulanıyordu.” diyor ve halkın hiddetine bir sebepte bunu gösteriyordu.


İlia Çavçavadze, “İç İnceleme” yazısında Acara ve Kobuleti’nin (Çürüksu) başına gelenlerin gerçek yüzünü betimliyor: “Kader, Acara ve Kobuleti’yi savaş meydanı yaptı. Çarpışan Rus ve Osmanlı orduları elbette halkın iyiliği için burada durmuyorlardı. Halk, kendi topraklarındaki ordulardan hangisinin tarafında olması gerektiğini bilemiyordu. Kimin eline düşecekleri meçhuldü. Ne Rusya’nın ne Osmanlı’nın halkın saadetini düşünmedikleri açıktır. Bu topraklarda (Acara ve Kobuleti) savaştan dolayı sefalet hüküm sürmeye başladı. Köylerin ormanları ve düzlükleri yandı. Yaşananlardan ızdıraba düşen halk göçü yeğledi. Göçerken elinde kalanlarıda götürmesi imkansızdı. Yaşananlar; bolluk içindeyken tohumsuz kalmak, sonra ölüm ve kandı.


Bu durum karşısında üzüntüye Çavçavadze’nin diledikleri vardı. Yönetimden ve Gürcü halkından teselli arayan kardeşlerine yardım eli uzatmalıydı. “ Ey Gürcüler, … Kardeşlerine elini uzat. Onlar bu güne dek senin için kayıptılar ve onlar artık sana geldiler. Nasıl dayanabilirler bu şartlara; parayla mı, aşla mı, giysiyle mi? : kardeşliğin, birbirinin iyiliğini arzulamak ve dayanışmak olduğunu gösterelim. İşte böyle bir kardeşlikte düzelir kaderimiz, bu kardeşlik mutluluğumuzun tomurcuğunu oluşturmalıdır… Kimsesizleriz diyoruz, ancak yer yüzünde yalnız kimsesiz bilir sıkıntıdayken iyiliğin ve dayanışmanın ne olduğunu.”


Çavçavadze’nin bunları temenni ettiği dönemde Gürcüstan henüz maddi ve manevi gücüne kavuşamamıştı ki; bu vatan evladının arzularını dinleyip kalbine götürse ve kardeşleri için bir lokma çıkarıp verseydi. Bir miktar yardım sağlanmaya çalışılıyorduysada bunlar henüz deniz de bir damla misaliydi. Hissedilemeyecek miktardaki bu yardımlar göçü reddetmeye sebep olamadı ve kaçış başladı. Bu yardımlar sıkça ve zaman kaybetmeden halka ulaştırılamıyordu. Çaresiz halk Gürcüstan Ana’dan özel bir ilgi istiyordu, sosyal ve ekonomik sınırları daralmış bu binlerce yoksulun düşman telkinleriylede zihinleri bulanmıştı.


S. Meshi yıllardır ayrı oldukları kardeşleri ile diğer Gürcülerin kavuştuklarında yaşadıkları duygu ve düşünceleri doğrulukla yazıyordu : “ Herkes hatırlıyor, kayıp kardeşlerini bulduklarında yaşadıkları sevinci, mutluluğu ve memnuniyeti. Zaman içinde birçok sıkıntı yaşandı; açlık, susuzluk, çıplaklık ve soğuk geçirdiler kardeşlerimiz. Çoğu bu sebeplerde ata vatanını terk etti ve Osmanlı’ya göçtü. Bu dönemde gerekli yardımı yapamadık. İlk sevincin ardından kardeşlerimize vazifemizi unuttuk. Onlarla her şeyi paylaşmalıydık. Halkımıza gerçekten kardeş gözüyle baktığımızı, onlar için endişe duyduğumuzu onların iyilik ve mutluluğun arzuladığımızı hiçbir olayla ispat edemedik. Artık Osmanlı’ya gidiyorlar. Bunda hayret edilecek bir şey yok” diyordu…


İade edilen topraklarda düzen kurulamadı. Gürcüler arasında milli duygular zayıflamış, hatta kopmuş insanlar vardı. Gürcüstan’a yeni katılmış topraklardaki halka farklı gözle bakmaya başladılar. Onları “Tatar” olarak adlandırdılar. Uzun süredir Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan bu insanların adı her zaman Gürcü idi. Ana dilleri tartışmasız Gürcüce idi. Osmanlılar dahi onları farklı bir adla değil Gürcü olarak kabul etmişlerdi. Düşman, “ Siz Tatarsınız ve Tataristan’da yerleşmeniz gerek” diyordu.


M.Abaşidze “Ruslar 1879 yılında ilk büyük göç döneminde Kobuleti (Çürüksu), Çakvi ve Batumi’nin çeşitli mahallelerinden göçen yerliler (Gürcüler) Osmanlı’da açtıkları ormanlara yeni yerleşim yerleri kurmaya çalışırken, Ruslar buralara yazlık evler yapıyorlardı.


Acara halkının bir bölümü bilinmeyen diyarlara gidiyordu. Kraliyet, yerel idarecilerin barbarca tutumlarından yararlanıyordu. Yerli halk kaybediyordu. Uzun yıllar savaş, açlık ve ıstıraplar sürdü. Ahali yaşamını kurtarmaya mecburdu. M. Abaşidze şöyle diyordu yazılarında : “ Büyük bir zülüm bekliyordu halkımızı. Uzun yıllar yabancılarca yönetildik. Ağır işkenceler gördük. 1915 yıllarda üzerimize ateş ve kılıçla yöneldiler. Yurdumuzdan kovulduk, bazı kardeşlerimizin de yaban ellerde çıktı canı. Boşalan sevgili topraklarımıza Kazaklar yerleştirildi.”


Acara ahalisi bu süre boyunca yaşamını sürdüre bilmek için son derece ağır şartlarda mücadele ediyordu… Vatanımızı ateşe ve kılıca verdiler. Halkımız bezgindi. Halk toplandı evini, barkını, eşyasını sırtına aldı ve o korkunç karda ve kışta eşi ve çocuğuyla yabancı illere göçtü. Çoğu yolda, soğuk ve açlıktan can verdi. Mezarları yabancı bölgelere kazıldı. Istırap içinde yaşamış kardeşlerimizin böyle mezarları çoktu Osmanlı’da.


M.Abaşidze “Acara 1919 yılında savaş sonrası bir ada gibiydi. Herkes ona tırmanıyor ve onu yutmaya çalışıyordu. Böyle dara düşmüş zamanımızda kimse bize yardım etmiyordu, Gürcüstan’ın dışında. Onlar çıkarsız ve mecburlaşmış gibi her zaman bizi batmaktan kurtarmaya çalışıyorlardı. Biz hem Müslüman hem de Gürcüleriz. Gürcüstan’ı öz oğullarıyız. Bilmemiz gerek ki Gürcüstan dışında kurtarıcımız yoktur. Hatırlayın, bir zamanlar bizler ateş ve kılıç altında eziliyorduk. Bizim yardımcılarımız ancak bizim kardeşlerimiz olmuşlardır. Bunlar Gürcü Hıristiyanlardı. Her şeyi iyice gözden geçirin ve gelecek yaşamınız hakkındaki kararınızı öyle verin. Unutmayın ki; tarihimize ve zürriyetinize ilk cevap verecek olanlar sizlersiniz.”


Gürcü halkının tarihi kayıtlarında gözyaşı ve ah ile yazılmış olan muhacirliğin tarihi bu günde kalbimizi ıstırapla doldurur ve düşündürür, vatanımız için sonsuza dek kaybolan o yüzbinlerce Gürcü’nün kaderini. Onlar gözleri arkada kalarak, gözü yaşlı bir şekilde uzaklaştılar atavatanlarından.


O dönemdeki Gürcü basını sistemli bir şeklide göç üzerine yazılar yayınlıyordu. Özellikle ve çoğunluklada Kavkaz’da, Galos’ta, Droeba’da ve İveria’da karşımıza çıkıyordu bu yazılar. Bu gazetelerdeki yazılar bizlere, insanların ev barklarını bırakışlarını ve yaban ellere yolculuklarının nasıl ağır koşullarda gerçekleştirildiğini anlatıyorlardı. Ellerinde ne varsa; tüm malları, toprakları çok ucuza alınabilirdi. Çünkü nakliye güçlükle sağlanıyordu. Batum’da, Osmanlı’ya gidebilmek için aylarca gemi bekliyorlardı. Bu bekleyiş de bazılarının parası bitiyordu. Geri dönüş imkansızdı, ev bark satılmıştı. Bu halde gözü yaşlı, kendilerinden olanlarla vedalaşıyorlardı ve oraya gidiyorlardı. Hepsini ortak dileği daha iyi bir yaşamdı.


Osmanlı Hükümeti, Gürcüstan’dan (Batum ve Kars illerinden) en az yarım milyon civarında Gürcü mülteci almıştır. 1879 sonunda Rus yönetimi hareket halinde olan güçlere tesir ederek muhacirlerin geri dönmeleri için emir verdi. Dönüş yıllarında çok az sayıdaki insanın geri döndüğü görülür. Güvensizlikten dolayı vatan özlemi çeken çok sayıda insan yerleştirildikleri yerde kalıyor geri dönmüyorlardı. Resmi verilere göre 15 bin Abhaz kökenli geri dönmüştür. Ancak geri dönen Gürcüler hakkında bilgiler bulunmamaktadır.



* Prof. Dr. Şuşana Putkaradze’nin “Çveneburebis Kartuli” adlı kitabının “Muhacire Kartvelebi” bölümünden Fevzi Çelebi’nin yaptığı çevirinin Ocak-Mart 1998 Sayı:27 tarihli Çveneburi Dergisinde yayımlanan makalesi.

Sonntag, Januar 22, 2006

Gürcü Kültüründe Türk Kültürünün İzleri

Gürcü Kültüründe Türk Kültürünün İzleri

--------------------------------------------------------------------------------

Gürcistan tarih boyunca bir çok kereler çeşitli Türk kavimlerinin hâkimiyeti ve etkisi altında kalmıştır. M.S. III-IV. yüzyıllarda Hun-Bulgar Türklerinin istilâsına uğrayan Gürcistan, daha sonraları Hazar Türklerinin hâkimiyeti altına girmiştir. 1300’lü yıllarda ise Kafkas dağlarının kuzeyinden aşan Kıpçaklar Gürcistan’ın siyasî ve kültürel hayatında önemli izler bırakmışlardır.
Kuzeyli Türk kavimlerinden sonra Gürcistan uzun yıllar Selçuklu ve Osmanlı Türklerinin hâkimiyeti altında yaşamıştır. Bu dönem Gürcü kültüründe Oğuz Türklerinin kültürlerinden motifler bırakmıştır.
Bugün de Gürcistan çeşitli yönlerden, farklı Türk halklarıyla komşudur. Kuzeyde Hunlar’ın ve Kıpçaklar’ın kültürünü yaşatan Karaçay-Malkar Türkleri, güneydoğuda Oğuz kültürünü yaşatan Azerî Türkleri, güneybatıda Osmanlı kültürünün mirasçısı Türkiye Türkleri Gürcistan’ın komşularıdırlar. Gürcü kültüründe onlara komşu yaşayan bu Türk boylarının etkilerini görmek mümkündür.
Gürcü Dilindeki Türkçe Sözler
Gürcüce’de a, e, i, o, u sesleri bulunmaktadır. Türkçe’deki ı, ö, ü sesleri Gürcü dilinde yoktur. Bu yüzden Türkçe’den ya da başka bir dilden Gürcüce’ye geçen kelimelerdeki ı, ö, ü sesleri i, o, u seslerine dönüşmektedir. Ayrıca Türkçe’den ya da başka bir dilden Gürcüce’ye geçen kelimelerin sonuna “i” sesi eklenmektedir.
Bugün Gürcü dilinde yaşayan Türkçe kelimelere örnek olarak şu birkaç kelimeyi verebiliriz:
aslani (aslan)
amagi (emek)
arhi (ark / kanal)
bayragi (bayrak)
ocahi (ocak)
tutuni (tütün)
doşaki(döşek)
solaga (solak) < Karaçay-Malkar “solagay”
dinçi (rahat) < Karaçay-Malkar “tınç”
hav (tüy) < Karaçay-Malkar “kuv”
ho (evet) < Karaçay-Malkar “ho”
karavuli (gözcü) < Karaçay-Malkar “karavul”
tuçi (tunç) < Karaçay-Malkar “tuç”
Türk kavimlerinin çeşitli eşya adları da Gürcü dili ve kültüründe yer edinmiştir. Bunlara örnek olarak şunları verebiliriz:
başliki (Kafkasya dağlılarına özgü bir tür başlık)
Gürcülerin “başliki” adını verdikleri bu giyim eşyasına Kafkasyalı Adigeler “başlıkh”, Osetler “baslıh” adını vermektedirler. Karaçay-Malkar dilinden Kafkas halklarına ve Gürcülere geçtiği anlaşılan bu kelime Kıpçaklar’ın giyim kültürünü yansıtmaktadır.
dambaça / tambaça(tabanca)
dukme / tokma (düğme)
papahi (papak, kalpak)
çonguri (çöngür adı verilen saz)
duduki (düdük, bir tür nefesli müzik âleti)
Gürcü dilindeki Türkçe kökenli kelimeleri daha da çoğaltabiliriz. Bunların bir kısmı kuzeyli Türk kavimlerinin dillerinden kalan kelimeler olmakla birlikte, büyük bir bölümü Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Gürcü diline giren Oğuz Türkçesi, Arapça ve Farsça kelimelerdir.
Gürcü İnanışlarında Türk Kültürünün İzleri
Gürcüler “ali”adını verdikleri bir tür kötü ruhun varlığına inanmaktadırlar. Buna benzer bir kötü ruhun adı bugün çeşitli Türk kavimleri ve boyları arasında “albastı”, “almastı”, “al karısı” adlarıyla yaşamaktadır. Gürcü inanışlarındaki “ali”nin Türkler’deki “al” sözünden geldiği ve sonuna “i” sesi eklenerek Gürcü dilinin fonetiğine uydurulduğu görülmektedir (Kırzıoğlu 1976: 155).
Gürcü kültüründe “kudiyani” adı verilen bir kuyruklu cin’in varlığına inanılmaktadır. Bu kelimenin eski Türkçedeki “kuyruk” anlamına gelen “kudruk” sözünden türediği sanılmaktadır. Gürcülerin “kudiyani” adını verdikleri kuyruklu cin motifi Karaçay-Malkar Türklerinde de “hudiy” adıyla yaşamaktadır.
Gürcü İsimlerinde Türklük İzleri
Özellikle Kıpçakların hâkimiyetleri döneminde Gürcüler’e Kıpçaklar’dan pek çok Türkçe şahıs ismi geçmiş ve benimsenmiştir. Bunlara örnek olarak şu erkek isimlerini verebiliriz:
Asparuk, Armaz, Bagrat, Eldar, Elguca, Kazbek, Mahar, Otar, Tengiz.
Gürcüler’de 12 Hayvanlı Tavim Sistemi
Gürcülerin Orta Asyalı Türk kavimleriyle ilişkileri bundan 2500 yıl öncelerine kadar dayanmaktadır. Bu ilişkiler Gürcistan’ın siyasî, sosyal ve ekonomik gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Bu sayede, kuzeyli Türk boylarının kültürleri Gürcüleri bir çok yönlerden etkilemiştir. Bunlardan biri de Gürcistan’a kuzeyden gelen Türk boyları tarafından getirilen ve Gürcü kültüründe yer edinen 12 Hayvanlı Takvim sistemidir.
1658-1736 yılları arasında yaşayan Gürcü rahibi Sulhan-saba Orbeliyani’nin “Sitkvis kona Kartulis” adlı eserinde bu takvim yer almaktadır. Orbeliyani’nin eserindeki Gürcüce yıl adları ve onların eski Türk takvimindeki karşılıkları şöyledir (Golden 1982: 203):


sıçgan yıl
siç’an il (sıçan yılı)
ud yıl udi il (sığır yılı)
bars yıl baars il (pars yılı)
tavışgan yıl
tuşgan il (tavşan yılı)
lu yıl
lui il (ejderha yılı)
yılan yıl iilan il (yılan yılı)
yunt yıl uint il (at yılı)
koy yıl kui il (koyun yılı)
bicin yıl picin il (maymun yılı)
takuk yıl takki il (tavuk yılı)
it yıl iit il (köpek yılı)
tonguz yıl tanguz il (domuz yılı)

Kıpçak Türklerinden Gürcülere geçen bu takvim sisteminde hayvan adlarının Kıpçakça olarak korunması ilginçtir. Çünkü Gürcü dilinde bu hayvan isimlerinin Gürcüce karşılıkları bulunmaktadır. Örnek olarak:
zroha (sığır)
lapsus kalami (pars)
kurdgeli (tavşan)
gveli (yılan)
tsheni (at)
tshovari (koyun)
katami (tavuk)
yacli (köpek)
cori (domuz)
Gürcülerdeki 12 Hayvanlı Takvim sisteminde hayvan adlarının Kıpçak Türkçesi oluşu, bu takvim sisteminin onlara Kıpçak Türklerinden geçtiğinin delilidir.
SONUÇ
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bağımsız bir devlet statüsü kazanan Gürcistan, tarihî ve kültürel yönlerden Türkiye’ye çok yakın bir ülkedir. Rusya Federasyonu içinde yer alan Kafkasya ve diğer özerk Türk Cumhuriyetleri ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye arasında bir köprü konumunda olan Gürcistan bu jeostratejik özelliği sebebiyle Türkiye’nin dış politikasında önemli bir yer almalıdır. Bu yüzden Gürcistan’ın sosyal ve ekonomik yapısının incelenerek, Türkiye ile Gürcistan arasında sıcak ilişkiler kurulması yararlı olacaktır.
Kaynakça
Golden, Peter B. “The twelve-year animal cycle calendar in Georgian sources”. Acta Orientalia, XXXVI, (1-3), 1982, 197-206.
Gürcistan. İslam Ansiklopedisi. c. IV. 1988, 837-847.
Gürcistan. Türk Ansiklopedisi. c. XVIII. 1970. 206-208.
Hinkiladze, H. “Gürcü ulusu”. Çveneburi, 1976, 16-18.
Hinkiladze, H. “Gürcistan’da etnografya ve nüfus hareketleri.” Çveneburi, (6-7), 1979, 29-31.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin. “Gürcistan’da eski Türk inanç ve geleneklerinin izleri”. I. Uluslar arası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, c. IV., 1976, 141-166.
Lang, D.M. A modern history of Georgia. 1977.
Mamaladze, Teymuraz. Georgia.-Moscow, 1988.
Radvanyi, Jean. “Soviet policies in the development of mountain regions ( with particular reference to the Caucasus)”. Soviet Geography, 28 (4), 1987, 209-243.
Slider, Darrel. A note on the class structure of Soviet nationalities. Soviet Studies, XXXVIII (4), 1985, 535-540.
Umanskiy, Leonid. Sovyet halkları.-Moskova, 1985.
USSR Yearbook 89.-Moscow, 1989.
Zurabishivili, David. Georgia.-Moscow, 1987.


Kaynak:
Doç. Dr. Ufuk TAVKUL

Türk Kültürü, (351), 1992, 418-427. ss.